top of page

Sosyal Kaygı Yalnızlaştırıyor: Kalabalıkta Yalnız Hissetmek ve Çözüm Önerileri


sosyal kaygı

Bir partiye gidiyorsunuz, etrafınızda onlarca insan var, kahkahalar ve sohbetler duyuyorsunuz ama kendinizi derin bir yalnızlığın içinde hissediyorsunuz. İçinizden bir ses, "Bu insanlara nasıl katılacağım? Acaba beni garipsiyorlar mı?" diye soruyor. İşte bu, sosyal kaygının en acı veren paradokslarından biridir: fiziksel olarak bir kalabalığın içinde olmak ama duygusal olarak kocaman bir boşlukta, tamamen yalnız hissetmek. Sosyal kaygı, kişiyi adeta görünmez bir duvarla çevreler; insanları görürsünüz ama onlara ulaşamazsınız, kendinizi ifade edemezsiniz. Bu durum, zamanla kişiyi yalnızlaştırarak, kendi kabuğuna çekilmeye zorlar. Neyse ki, bu görünmez duvarı aşmak ve kalabalıkta gerçekten "orada" olmayı öğrenmek mümkün.


Neden Kalabalıkta Bu Kadar Yalnız Hissederiz?

Sosyal kaygı, zihnimizi sürekli bir tehdit algısıyla doldurur. Beynimiz, sosyal durumları bir "performans sahnesi" olarak kodlar ve izleyicilerin (yani diğer insanların) bizi sürekli yargıladığını varsayar. Bu "izleniyor olma" hissi, doğal davranmayı imkansız hale getirir. Sürekli kendimizi kontrol eder, söylediğimiz her kelimenin, yaptığımız her hareketin nasıl algılanacağını hesaplarız. Bu yoğun öz-odaklanma, bizi çevremizdeki insanlardan ve anın keyfinden koparır. Sonuç, fiziksel olarak orada olsak da, zihinsel ve duygusal olarak tamamen yalnız hissetmektir. Bu bir kısır döngüdür: Kaygı yalnızlığı, yalnızlık ise kaygıyı besler.


1. Küçük, Yönetilebilir Sosyal Hedefler Belirleyin

Büyük bir partide "popüler biri olmak" gibi ulaşılmaz bir hedef yerine, kendinize küçük ve somut hedefler koyun. Amacınız, on kişiyle derin sohbetler etmek değil, bir başlangıç yapmaktır. Örneğin:

"Bugün sadece bir kişiye 'Nasılsın?' diye soracağım."

"Birine, giydiği kazak hakkında iltifat edeceğim."

"Toplantıda bir fikrimi, 'Şöyle düşünüyorum...' diyerek ifade edeceğim."

Bu mikro hedefler, başarı duygusunu tadabilmeniz için size fırsat verir. Her küçük başarı, bir sonraki sosyal etkileşim için size güven aşılar.


2. Odağınızı Kendinizden, Karşınızdakine Kaydırın

Sosyal kaygının yakıtı, sürekli kendinizle ilgili düşünmektir. "Acaba komik ya da kaygılı görünüyor muyum? Sesim titriyor mu?" Bu içsel monoloğu kırmak için, dikkatinizi tamamen karşınızdaki kişiye verin. Onun ne söylediğine aktif olarak odaklanın. Bir soru sorun ve cevabını gerçekten dinleyin. Onun beden dilini, ses tonunu gözlemleyin. "Bu konuda ne hissetmiş olabilir?" diye düşünün. Odağınızı dışarıya kaydırdığınızda, içinizdeki eleştirmenin sesi otomatik olarak kısılacaktır.


3. Kabul Edin ve Şeffaf Olun: "Biraz Gerginim" Demenin Gücü

Kaygınızı saklamaya ve mükemmel görünmeye çalışmak, enerjinizi tüketen en büyük yüklerden biridir. Bunun yerine, durumu hafifçe kabul etmeyi deneyin. Güvendiğiniz biriyle sohbet ederken, "Aslında böyle kalabalık ortamlarda biraz gergin hissediyorum" demek, inanılmaz bir rahatlama sağlayabilir. Bu dürüstlük, sizi daha "insani" ve erişilebilir kılar. Karşınızdaki kişi büyük ihtimalle bunu anlayışla karşılayacak ve hatta kendisinin de benzer deneyimler yaşadığını paylaşacaktır. Bu, o görünmez duvarı yıkan ilk hamle olabilir.


4. Davetleri Reddetme Alışkanlığını Kırın

Sosyal kaygı, bizi sürekli "kaçınma" davranışına iter. Her "Hayır, gelemeyeceğim" dediğinizde, içinizdeki "yapamıyorum" inancını güçlendirirsiniz. Bunun yerine, kendinize bir kural koyun: Mümkün olduğunca çok daveti kabul edin. İlk yarım saat için gideceğinizi söyleyebilirsiniz. Çok gergin hissederseniz ayrılma hakkınız her zaman saklıdır. Ancak gitmek, orada bulunmak, beyninize "Bak, bu kadar da korkutucu değilmiş" mesajını verir. Her katıldığınız sosyal aktivite, kaygınızı besleyen kaçınma alışkanlığını zayıflatır.


5. Sosyal Becerileri Bir Beceri Olarak Görün ve Pratik Yapın

Yüzmeyi veya enstrüman çalmayı nasıl pratik yaparak öğrenirseniz, sosyal etkileşimler de aynı şekilde geliştirilebilecek bir beceridir. Kendinizi suçlamayı bırakın ve pratik yapmaya başlayın. Günlük hayatınızda kasada çalışan kişiyle kısa bir sohbet etmek, bir komşunuza "Günaydın" demek, bir iş arkadaşınıza kahve teklif etmek gibi küçük pratikler yapın. Bu, sosyal "kasınızı" güçlendirecektir.


Unutmayın, sosyal kaygıyla baş etmek bir maratondur. Kendinize karşı sabırlı ve şefkatli olun. Her küçük adım, sizi yalnızlık hissinden çıkıp gerçek bağlantılar kurabileceğiniz ve sosyal ortamlarda ‘an’da kalarak keyif alabileceğiniz bir hayata biraz daha yaklaştırır. Eğer bu süreçte tek başınıza ilerlemekte zorlanıyorsanız, bir psikologdan destek almak, size özel stratejiler geliştirilmesi ve bu yükü paylaşmanız için en değerli yatırım olacaktır. Kalabalıkta yalnız olmak bir kader değildir; sessizliği kıracak sesi bulmak ise bir beceri meselesidir.

 
 

Klinik Psikolog Çağla Anar

caglaanar1@gmail.com

+90 538 336 60 48

  • Instagram
  • LinkedIn

Online Seanslar 

Hafta içi: 10:00 - 21:00​

Yüz Yüze Seanslar 

(İstanbul Maltepe-İdealtepe)

Perşembe: 16:00-21.00

Cumartesi: 11.00-19.00

(İstanbul Levent)

Çarşamba:  17.00-20.00

Terapi Gün ve Saatleri

© 2025 Klinik Psikolog Çağla Anar. Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page